Blog

Duyu Bütünleme Neden Önemlidir?

Duyu bütünleme terapisi, 1960’lı yıllarda Amerikalı doktor J. Ayres tarafından University of Southern California’da yapılan araştırma ve çalışmaların ardından uygulamaya konulmuş, devam eden süreçte tüm dünyada çocuklar için otizm başta olmak üzere birçok problemin çözümünde oldukça önemli bir terapi yöntemi olarak uygulanmaya başlanmıştır.

Duyu Bütünleme Bozukluğu (DBB), kişinin günlük yaşamını düzgün bir şekilde idare ettirebilmesi için duyuları aracılığıyla aldığı bilgiyi gerektiği gibi kullanamamasından kaynaklanmaktadır.

DBB, santral sinir sisteminde meydana gelen bir durumdur. Kolaylıkla çözülebilecek bir sorun sonrasında, beyin vücuttan ve dışarıdan aldığı duyusal mesajları anlamlandıramaz, organize edemez ve mesajlar arasında bağlantı kuramaz, mesajları bütünleyemez. Duyusal bütünleme ihtiyacı hisseden çocuk, duyusal bilgiyi anlamlı ve tutarlı kullanamaz. Aynı zamanda duyusal bilgiyi, ihtiyacı olanı planlamakta ve organize etmekte güçlük çeker. Dolayısıyla öğrenmesi de zorlaşır.

Yeni yaygınlaşmakta olan her yöntem gibi duyu bütünleme terapisinde de bilgi eksikliği ve bilinçsizce yapılan bazı uygulamalarla karşılaşılmaktadır.

Duyu bütünleme çalışmasında, çocuğun aktif katılımıyla “adaptif cevaba” ulaşmak esastır. Kişinin vücudundan ve çevresinden aldığı duyu bilgiler beyinde bilginin kavranması, yorumlanması ve bütünleştirilmesi işlemlerinden geçer; ortaya çıkan duyusal bilgi kullanılarak organize bir cevabın açığa çıkarılması sağlanır. Pasif uyaran vermek, duyu bütünleme terapisinin amaçlarına uygun olmadığı gibi çocuğa da hiçbir şekilde fayda sağlamaz, hatta zarar verebilir. Örneğin; terapi adı altında çocuğu büro koltuğuna oturtup döndürmek, hamakta amaçsızca sallamak, fön makinesiyle kol ve bacaklarını ısıtmak, renk ismi verilmiş (beyaz/siyah) odalarda zaman geçirtmek duyu bütünleme terapisi değildir.

Duyu bütünleme terapisi, merkezi sinir sistemindeki 7 duyuya hitap eder. Bu duyularımız şöyledir:

Dokunma (taktil): Bu duyu, derimizde bulunan reseptörler (almaçlar) aracılığıyla beynimize aktarılır. Bu almaçlar basınç, sıcaklık, sertlik, yumuşaklık, yüzeylerin pürüzlü veya düzgün oluşu gibi özellikleri algılamamızı sağlar. Sosyal gelişim sırasında sürekli bu duyumuzu kullanırız ve birçok şeyi bunun üzerine inşa ederiz, çünkü dokunamamak veya dokunduğu nesnenin ne olduğunu anlayamamak çocukları birçok şeyden mahrum bırakacaktır

Deri duyu, vücut farkındalığı (proprioseptif): Proprioseptif duyu, bize kendi hareketlerimiz ve vücut pozisyonumuzla ilgili verileri sağlar. Bu duyu, pozisyon duyusu ya da kas duyusudur. Kaslar kasılıp gerildiğinde, eğilip yeniden düzeldiğinde zihne gönderilen mesajlar sayesinde hareketin nerede ve nasıl oluştuğunu anlayabiliriz. Çocuklarda bu duyunun gelişmemesine bağlı su sonuçlarla karşılaşabilir: Vücudumuzun veya vücut parçalarımızın uzayda nerede olduğu, vücut parçalarımızın diğerleriyle ilişkileri ve tam olarak hangi sıra kullanılacağı, bir hareketi yaparken hangi hareket hızını ayarlayabilme… Bu duyunun eksikliğinden doğan kayıpla çocuk birçok hareketi yaparken veya planlarken sorunlar yaşayacaktır.

Denge duyusu (vestibüler): Vestibüler sistem reseptörleri iç kulakta yerleşmiştir. Vestibüler duyu bize yukarısı-aşağısı ve başımızın yukarı mı-aşağı doğru mu durduğu hakkında bilgi verir. Bu duyu bize hareket edip etmediğimiz, ne yöne gittiğimiz ve yönümüz konusunda sürekli uyarılar gönderir. Bu duyunun gelişiminin eksik olmasına bağlı olarak bisiklete binmekten, salıncakta sallanmaktan, kaydıraktan kaymaktan, arabaya binmekten kaçınırız. Dönmek midemizi bulandırabilir, daire şeklinde yapılan oyun etkinlikleri baş ve mide ağrısı yapabilir. Yerçekimini tolere edememek çocukların hareketlerini kısıtlar ve aktiviteleri tam anlamıyla yerine getirememelerine neden olabilir. Bu durum da, çocukların diğer duyularda olduğu gibi sosyal gelişim ve aktivitelere katılım isteğini ciddi derecede etkileyecektir

Görme duyusu: Görme duyusu bir çocuk için belki de en önemli duyulardan birisidir. Çünkü çocuğun bir uyarandan kendisini savunabilmesi için o tehlikeyi fark etmesi gerekir. Bu duyumuzu kullanarak gördüklerimizi ayırt eder ve hareketlerimizi planlayabiliriz. Böylelikle çevremize anlamlı tepkiler verip öğrenebilir, sosyalleşebiliriz. Bu duyuda eksiklik barındıran çocuk cisimlerin nerede olduğunu bilemez, çevrede olup biteni anlamlandıramaz; büyüklük, şekil, model, form, pozisyon ve renkler arasındaki farklılıkları ayırt edemez.

İşitme: Bu duyu, sesin nereden geldiğini ve yönünü belirlememizde asıl faktördür. Gürültülü bir ses duyduğumuzda kaçar ya da kulaklarımızı kapatırız. Bu duyu öncelikle savunma için vardır; beynimizin sesleri modüle etmeyi öğrenmesiyle duyduğumuz sesin güvenilir mi yoksa bize bir uyarı mahiyetinde mi olduğunu anlarız. Zamanla çevreyi fonksiyonel olarak kullandıkça, çevredeki sesleri anlamlandırmaya başlarız ve ayırt etme yeteneklerimiz gelişir. Bu duyunun eksikliğiyle çocuklar sesin kaynağını belirleyemez, eskiden duyduğu bir sesle yenisini karşılaştıramaz (çağrıştırma), ön ve arka plandaki sesleri birbirine karıştırır ve sesi takip edemez

6-7. Koku ve Tat Alma: Koku ve tat alma sistemleri birbirleriyle sıkı bağlantılıdır. Bu sistemler bizim yemeklerin kokularından ve tatlarından keyif almamızı ve hoşa gitmeyen veya tehlikeli duyumlara karşı olumsuz tepki vermemizi sağlar.

Duyusal işlem bileşenleri nelerdir?

Duyusal modülasyon; duyusal bilgiyi alma, hangisinin uygun olduğuna karar verme ve uygun davranışsal cevabı yapma becerisidir. Bu alandaki zorluklar, normal duyumlara korku ya da kaçınma cevabıyla veya doğal olmayan uyaran arama davranışıyla sonuçlanır. Duyusal modülasyon problemleri davranış ve duygusal gelişimi etkiler.

Duyusal ayırt etme büyüklük, şekil ve doku, sese yönelme, vücut pozisyonu ve uzam içinde hareket gibi duyusal bilgilerin özel niteliklerini öğrenmemizi sağlar. Duyusal ayırt etme problemleri çoğunlukla koordinasyon bozukluğu veya gecikmiş motor beceri gelişimi gibi motor bağlantılı zorluklarla sonuçlanır.

Praksis veya motor planlama, yeni veya alışık olmadığımız işi planlama ve basamaklara ayırma becerisidir. Dispraksili bir çocuk motor görevleri yapmada, organizasyonel becerileri gerçekleştirmede ve nesnelerle oyuncu ve hayali bir şekilde etkileşime girmekte zorluk çeker.

Duyu bütünleme nasıl olmalıdır?

Terapideki hedef çocuğun her zaman mutlu, iletişime açık ve verilen uyarıları rahatlıkla kullanıp bütünlemesini sağlamaktır. Olumlu tecrübeler öğrenmeyi kolaylaştırır. Mutlu olan çocuk iletişimi sürdürür ve aktiviteler sırasında öğrendiği bilgileri yaşamında çok daha kolay kullanır. Çocuk ancak çevresel uyarıları normal olarak algılayabildiği zaman öğrenmeyi başarabilir ve bunun tek yolu da duyusal bütünlemedir.

Tedaviler, çocuğun ihtiyaçlarına göre eksiklikleri ve arayışları gözlemlenerek yapılır.

Her çocuk farklı değerlendirilmelidir, çünkü her bireyin ihtiyaçları ve duyusal eksiklikleri aynı değildir.

Duyu bütünleme terapisini oyun ve spordan ayıran farklar şunlardır:

  • Çocuğa özel çevre adaptasyonu aracılığıyla, onun ilgisinin ve aktif katılımının sağlanması ve sürdürülmesi.
  • Zenginleştirilmiş ortamlar aracılığıyla gerçek hayatta kendiliğinden gerçekleşmeyen uygun deneyimlerin yaşatılması.

 

Yorum yapma kapalı.