Okula başlamak gerek okul öncesi dönemde gerekse ilköğretime başlama sürecinde olsun, çocuklar ve aileler için hassas bir dönemdir.
Anne babalar açısından durum şöyledir:
Okula başlamak çocuklar kadar anne babalar açısından da zorlu bir dönemdir. Kendi çocukluk anılarından taşıdıkları duygular, ilk çocukları ise ne yapacaklarından ve nasıl davranacaklarından emin olamamak, çevrelerinden duydukları olumsuz hikayeler nedeniyle geliştirdikleri önyargılar gerginlik yaratabilir.
Öte yandan çocuğuyla bağımlı bir ilişki geliştirmiş, kendini çocuğuna adamış, her seyi çocuğu için hazır hale getiren annelerin de çocuklarından ayrı kalma sürecine adapte olmaları gerekir. Ya terlerse ya tuvaletini halledemezse ya arkadaşları kötü davranırsa?.. Kim ona benden daha iyi bakabilir, ben onsuz ne bütün gün yapacağım?…
Bu aşamada iyi anne baba olmanın tarifini de gözden geçirmek gerekebilir. Rahat etmesi ya da iyi bakılması adına yapılan bazı tutum ve davranışlar çocuğun gelişimini bloke ettiği gibi “yapabiliyorum, başarabiliyorum” duygusuna da ket vurabilir. Her şeyde yardım etme, onun yerine yapma, her an elinden tutma, kucakta taşıma, “düşersin, elini kesersin, kirlenirsin” mesajları çocuğunuza “sen yapamazsın, bensiz olmaz” mesajlarını taşır ve özgüven eksiliğine yol açar.
İşte bu nedenle çocuklarımızın uyumlu, bulunduğu çevreyi okuyabilen, özgüveni yüksek ve problem çözebilen bireyler olabilmeleri, yeni girdikleri ortamlara uyum sağlayabilmeleri ve potansiyellerini ortaya koymaları için onlara verilen mesajlar, özellikle 2-6 yaş döneminde çok ama çok önemlidir.
Yaş özelliklerine göre deneme yanılma metoduyla üzerine düşenleri yapabilmesine ortam sağlamak (yemek yeme, giyinme, soyunma, temizlik, oyun ve arkadaş gruplarına girebilmesi, duygularını ifade edebilmesi gibi basit sorumlulukları yerine getirmesi) olumlu benlik kavramını geliştirmesi, yeni olay ve ortamlara uyum sağlamasını kolaylaştıracaktır. Gidilen kalabalık bir doğum günü partisinde, seyahatlerde ve tabii ki “okul ortamlarında” çocuğun hissettiği kaygının altında genelde hep bu kritik dönemde edinilen tutum, davranış ve duygular yatar.
Çocuk açısından durum şöyledir:
Evin güvenilir, sevecen ve tanıdık ortamından sonra çok daha büyük, daha kalabalık, herkesin ve her şeyin yeni olduğu ve yanında “annesi” olmadan başarması gereken bir ortama girmek çocukta kaygı yaratır.
“Yanımda güvenebileceğim birisi olmadan ne yaparım?” duygusu ağır basar: “Ya evimi bulamazsam, servisi kaçırırsam, arkadaşlarım bana kötü davranırsa, öğretmenimin istediklerini başaramazsam…”
Hele evde yeni doğmuş bir kardeş varsa annesinin onu okula bırakıp kardeşiyle vakit geçireceğini de düşünmeden edemez. Anne baba ayrılıklarının ya da ev ve şehir değişikliklerinin de aynı döneme denk gelmesi çocuk için travmatik olabilir.
Çocuğun bütün bu yenilikleri aynı anda tolere etmesi çok zor olacağından kaygısı artacak ve bunu kaçınılmaz olarak yeni başladığı okul ortamına yansıtacaktır.
Çocuğumuza nasıl yaklaşmalıyız?
Öncelikle okul dönemi yaklaşırken başlayacağı okulu birlikte gidip önceden görmek, çevresinde okula ondan önce başlayan çocukları gözlemlemesini sağlamak, okulla ilgili sohbetler yapmak, okul alışverişini beraber organize etmek çok rahatlatıcı bir ön çalışma olur.
Ayrıca kaygılarına yönelik sohbetler yapmak, onun duygusunu anladığınızı hissettirmek, duyduğu kaygı ve korkunun aslında geliştirici bir durum olduğunu anlatmak yararlıdır.
Açık uçlu sorularla yanında olmayacağınız için öğretmeninden hangi konularda yardım isteyebileceğini, hangilerini kendisinin halletmesi gerektiğini ortaya koyabilir, bunlarla ilgili (örneğin tuvalete gitmek, ayakkabısını bağlamak gibi) küçük antrenmanlar yapabilirsiniz.
Özgüveni yerleşmiş çocuklar bu yeni ortama, yapılan bu ön çalışmalarla çok daha çabuk adapte olacaklardır. Karşılaştıkları problemleri halledebildiklerini görmek onları rahatlatacak ve bir müddet sonra arkadaşlarını ev ortamına tercih eden, sosyal olarak program yapmak isteyen bireyler haline geleceklerdir.
Kaygı düzeyleri yüksek çocuklar için okula devam etme süresi az tutularak (örneğin 1-2 saatten başlatılarak), okulun rehberlik servisi ve sınıf öğretmeniyle iş birliği içinde süreç yönetilmelidir. Anne babanın bu sürede okulda kalarak onu beklemesi, okul rutinini oturtana kadar önemlidir.
Ağlama, bağımlı tutum ve davranışlar gözlenerek ne kadarının kaygıya yönelik ve ne kadarının anne babayı “kullanma” metodu olduğunu ayrıştırmak da yine anne baba ve okul uzmanlarına düşecektir.
Burada kritik davranış, ailenin okula ve okul yönetimine duyduğu güvendir. İş birliği ve tutarlı davranışlar sorunu çözecektir.
Ne kadar dayanmalı?
Eğer okulun ilk günlerinde çocuğun öğretmeni ve okul yaklaşımıyla ilgili negatif bir duygusu oluşur ve bunu genellerse, yine okul rehberlik servisi ve aile iş birliği ile çözüme yönelik yaklaşımlara 1 ay kadar devam edilebilir.
Ama eğer hiç sınıfa girmiyor, her türlü aktivite ve oyunu reddediyor, 2 hafta boyunca ağlama ataklarıyla bu tutumunu sürdürüyorsa ısrar etmek fayda sağlamaz. Çocuk okula duygusal ve psikolojik olarak hazır değildir. Bu aşamada çocuk hazır hissedene kadar çocuk terapi merkezlerinden destek almak, okul olgunluğunu ve özgüveni pekiştirici çalışmalar yapmak daha sağlıklı olacaktır.
Yorum yapma kapalı.